
İnsan Tasarımı (Human Design) sisteminde belirtilen 2027 Şubat’ına yaklaştıkça dünyanın frekansı gittikçe yükseliyor ve bu yükselişten her birimiz etkileniyoruz. Yaşananlar adeta bir doğum sancısı. Bu kaotik ortamın sonunda, NUR TOPU gibi yeni bir farkındalık seviyesine yükselmiş olacağız.
Dünyanın frekansı değişirken üzerinde yaşayan tüm canlılar bu sürece eşlik ediyor. Mikroorganizmalardan okyanuslara, mantarlardan insanlara tüm türler bu değişim bir parçası.
Toplumsal hayatta kaos hakimken peki bizler bireysel olarak neler yapıyoruz? Salgın zamanındaki kapanma, durup düşünmemiz için zaman yarattı ve ruhsal arayışa girenlerimizin sayısı arttı. Zihnimiz bilmese de ruhumuz ile bedenimiz bu yükselişin farkında. Bu ikili, bizi frekansımızı düşüren korkularımızdan arındırmaya çalışıyor.
Her birimiz belli bir frekans (titreşim) aralığında yaşarız. En çok vakit geçirdiğimiz frekans bizim öz frekansımızdır. Günlük hayatın içinde yaşadıklarımızla anlık aşağı ve yukarı sapmalarımız olur. Eğer yukarı veya aşağı sapmalarımız çoğalırsa yavaş yavaş öz frekansımız kalıcı olarak yükselir veya alçalır.
Diyelim ki trafikte önümüze kıran arabaya hiddetlendik o an frekansımız düşer veya trafik sıkıştığında gözümüz yol kenarındaki renkli çiçeklere takıldı, ne kadar güzel olduklarını fark ettik frekansımız yükselir.
Düzenli yapılan meditasyon, nefes-ses- enerji çalışmaları, farkındalıklı pozitif eylemler bizi yukarı taşırken negatife fazla maruz kaldığımızda frekansımız kalıcı olarak düşmeye başlar. Kötümser haberleri ve felaket fimlerini izlemek, bizi karamsarlığa sürükleyen şarkıları dinlemek, hep şikayet etmek veya edilen ortamlarda bulunmak bize zarar verir.
Frekansımızı yükseltmek için gösterdiğimiz gayretin yavaş ve istikrarlı olması çok önemli. Kontrolsüz yapılan, hızlandırılmış nefes ve enerji çalışmaları kişiyi bir an için yükseltirken bir anda negatif uca savurur. Beden ve sinir sistemimizin yükselen frekanslara sağlıklı uyumlanması ancak küçük adımlarla mümkün olur. Hani bebek adımları dediğimiz adımlar…
Yeni bir bilinç seviyesine çıkmak demek aslında bizi sınırlayan inançlardan uzaklaşma cesaretini göstermek demektir. Bilinç yükselişi ani olduğunda zararlı yan etkileri olur.
Her birimiz yüksek frekansla doğarız. Ailemizde ve yaşadığımız ortamlarda maruz kaldığımız frekanslar ile ilk yedi yıl içinde öz frekansımız oluşur. Bu titreşim seviyesi en çok zaman geçirdiğimiz seviyedir.
İlkokul öğretmenimiz ailemizden sonra öz frekansımızda önemli etkisi olan ilk kişidir. İlk romantik ilişkimiz ve ilk iş tecrübemiz frekansımızda iz bırakır.
Yukarıdaki beşli, kurduğumuz tüm ilişkilerin temel taşını oluşturur. Bu ilişkileri bugünkü olgunluğumuzla, belli bir mesafeden incelersek mevcut ilişki dinamiklerimiz ve frekansımızla ilgili farkındalığımız artar.
Farkındalık geliştirmenin en düzenli yolu yazmaktır. Beş gün boyunca 5 dakikamızı geçmiş olaylar silsilesini yazmaya ayıralım. Birinci gün annemizle, ikinci gün büyüdüğümüz evdekilerle, üçüncü gün ilkokul öğretmenimizle, dördüncü gün ilk romantik ilişkimizle ve beşinci gün ilk işimizle ilgili yazalım. Odağımızı özellikle o olaylar olurken, o zaman diliminde ne hissettiğimize verelim.
Altıncı gün, beş günlük bu yazı pratiğini gözden geçirip frekansımızı en çok düşüren ve yükseltenleri seçelim.
“Okulda haksız yere suçlandım ve müdür yardımcısı beni şikayet etmek için annemi okula çağırdı. Annem beni savundu ve haklılığım ortaya çıktı. Kendimi güçlü ve korunmuş hissettim.”
“Öğretmenim benim sesim daha güzel olduğu halde beni hiç şarkı söylemem için seçmedi ve ben o beni her seçmediğinde kendimi ….. hissettim.”
“Babam hata yaptığım halde bu hatamı anlayışla karşılayınca ve bana güvendiğini söyleyince …. hissettim.”
Bu hissetme çalışması bize çok önemli ipuçları getirir. Frekansımızı neler etkiledi? Yazdıklarımızda en çok hangi hisler ön plana çıkıyor? Geçmişin içinde bazı anları çok net hatırlarız çünkü bu anlar frekansımızda iz bırakmıştır. İşte bu yazı çalışması, bize frekansımızı yükselten ve düşüren olayların ortak noktalarını gösterir.
Altıncı gün tüm yazdıklarımız içinde önce frekansımızı en çok yükselten hisleri ve anları seçelim. Onları hatırlatacak cümleleri ayna, telefon ekranı gibi her gün görebileceğiniz yerlere yazalım.
“Ben güçlüyüm ve korunuyorum.”
“Ben zekiyim.”
“Ben başarılıyım.”
“Ben seviliyorum.”
“Ben yeterliyim.”
“Ben seviliyorum.”
Bu yazıları her gördüğümüzde bu hisleri yaşatan pozitif anılar aklımıza daha sık gelir ve frekansımızı yükselten olaylara dikkatimizi verdikçe titreşimimiz her gün istikrarlı bir şekilde yükselmeye başlar.
Bu cümleleri görülecek yerlere yazdıktan sonra bu sefer frekansımızı en sık veya en güçlü düşüren hisleri tespit edelim. Sonra bu hissin tam tersi yönde olan cümlelerimizi belirleyelim ve sanki panzehir içiyormuş gibi her sabah uyanır uyanmaz bu cümleleri söyleyelim. Nasıl mı? Diyelim ki kendimizi suçlu hissettiğimiz anlar öne çıktı. Her sabah ilk iş ayna karşısına geçip kendi göz bebeklerimize bakarak üç kez “Ben masumum” diyelim. 21 gün boyunca bu sabah cümlelerini söyledikçe frekansımız pozitif yönde yükselmeye başlar.
21 günlük sabah cümlelerinden sonra sıra yazı çalışmasında en çok karşılaştığımız ikinci negatif hisse gelir. Diyelim ki değersizlik hissi ön plana çıkmış olsun. 22. günden itibaren her sabah uyanır uyanmaz, göz bebeklerimizin içine bakarak üç kez “Ben değerliyim ” diyelim. Bu sefer gece yatarken de ayna karşına geçelim. Sabahları olduğu gibi göz bebeklerimizin içine bakarak ilk panzehirimiz olan “Ben masumum” diyerek yatağa girelim. İkinci 21 gün tamamlandığında artık sabahları kalıcı olarak daha yüksek bir frekansla uyanırız.
Bu sürecin gerçekten işe yaraması için sabah ve akşam cümlelerimizi otomatiğe bağlanmış gibi robotik söylemek yerine zaman ayırarak, hissederek, o sırada bedende olan duyumları gözlemleyerek söylememiz çok önemli. “Ben masumum” dediğimde ne oluyor? Sesim mi titriyor, gözlerim yaşarır gibi mi oluyor, boğazım mı kuruyor? Bedende olan duyumlara dikkati vermek o duyumlarla kalabilmek iyileşme sürecinin önemli bir parçası. Üstelik sürece dikkatimizi verdikçe her geçen gün şaşırtıcı eş zamanlılıklar gerçekleşmeye başlar. Kendimizi masum hissettiğimiz durumlarla karşılaşmaya, daha önce çekimser kaldığımız durumlarda daha cesur kendimizi savunmaya başlarız. Bu eş zamanlılıların sebebi, YAŞAMIN frekansını yükseltmek için gayret içinde olan bizleri fark etmesi ve bizi cesaretlendirmek istemesidir.
Bireysel olarak frekansımız yükseldikçe hayatımıza yeni frekansımıza eş değer kişiler, dostlar, rehberler girmeye başlar. Böylece yaşam deneyiminden gittikçe daha çok keyif alırız. Ben ve biz dengesini tecrübe ettiğimiz, şimdiye kadar farkında olmadığımız yeteneklerimizle tanışmaya başlarız. Ve bazen bu yolculuk sadece birkaç aylık basit sabah ve akşam ritüelleri ile başlar
The success of Yoga does not lie in the ability to perform postures but in how it positively changes the way we live our life and our relationships.
Select Date & Time
Your Reservation
Location
{location_name}Clients
Instructor
{employee_name}Price
{reservation_price}Total: €0