Sosyal medyada Şifa Bulsun ve TBMM’de eşit temsili savunan Meclisin Yarısı Kadın Oluyor hesaplarımla yol alırken biraz durdum ve sadece kendime odaklanmaya karar verdim.
Yaptığım şeyi görünürde benden başka yapan kimse yoktu. Yani hem kadın hakları aktivisti hem ruhsal çalışmalar yapan kimseyi tanımıyordum. Varlığımın bir yönünü öne çıkarınca diğer yönü ihmal edilmişlik hissiyle sanki ayağıma dolanıyordu. Bu dolaşıklığı açmadan istediğim sonuçları alamayınca derin bir çaresizlik duyuyordum.
Kişisel gelişimimde yol aldıkça dolaşıklıkların gevşediğini, daha rahat hareket edebildiğimi, özgürleştiğimi adım adım tecrübe ettim. Bugün geldiğim noktada hayat beni gene başladığım noktaya DAHA FARKINDA DAHA DERİNLEŞMİŞ olarak getirdi.
Ben bu yollara neden girmiştim? Ana amacım özellikle çocukları daha iyi koruyacağımız bir sistemin inşasına katkı sunmaktı. Bu yolda farkındalık yaratırken heybemde birikenler arttı ve hayat tecrübem, aldığım sayısız yurtiçi-yurtdışı eğitim, okunan tonlarca kitap, derin sessizlikte doğaya karışa karışa, dönüşe dönüşe bugünlere geldim.
Kendimle çalışırken ilk fark ettiğim şey duygularımı ne kadar bastırdığım oldu. Odağımı kendime çevirmek ve acılarımla yüzleşmek yerine hep başkalarına yardıma koşmak, kurtarıcı rolüne bürünmek…
Zeytin Ağacı ile gündeme gelen aile dizimiyle 12 yıl önce tanışmıştım. Tamamen batı tarzı bir eğitimin şekillendirdiği Mine olarak, kendi dizimimde çok ama çok şaşırdığımı hatırlıyorum. Babamı temsil eden kişinin doğrudan gelip babamla aramızdaki sevgi hareketini aynen yapması şaşırtıcıydı. Ve sonra dillendiremediğim, tanımlayamadığım ama hep var olan “annemle aramızdaki mesafe” somut olarak karşımdaydı. Ben annemi temsil eden kişiye her adım attığımda o aramızdaki mesafeyi koruyacak şekilde uzaklaşıyordu. O adımları çaresizce atışım ve gene de mesafeyi kapatamam… Çok üzücüydü.
Ölen bir atamızın pişmanlıkları, utançları, kinleri, öfkeleri vb. toprağa karışıp dengelenemezse… Kalbi tüy hafifliğinde olmazsa… Vücudu toprağa karışsa bile bu duyguların enerjileri dünya yüzeyini terk edemez.
Duygusal beden 2-3 yaş aralığında yapılanmaya başlar ve öz değerin korunduğu yerdir. Çocuk kendini ifade edemez, duygularını bastırırsa duygular bedende birikmeye başlar. Bu birikim arttıkça yaşam enerjisi (frekansı) düşer.
Çocuk/ergen düşük frekansta uzun süre kalırsa (ev frekansı) önceki kuşakların topraklanamamış duygusal enerjilerini mıknatıs gibi kendine çekmeye başlar. Bu (-) enerjiler çocuğun hayatına negatif olayları taşır ve fark etmezse bu enerjilerle ömür boyu yaşar. Ölümüyle enerjiyi kendisi de sonraki kuşaklara miras bırakır.
Özetle anladığım atalarım arasında duygusal bedenleri rahatlayamamış olanlar vardı. Ve atamadıkları o çığlık, ödeyemedikleri o borç, vicdan azabına sebep olan o suçluluk, uğranılan haksızlık karşısında duyulan öfke ve belki de kimliğini reddetmek zorunda kalmanın derin acısı bizim duygusal bedenimize bıraktıkları birer mirastı. Yani aslında biz, bize ait olmayan korkuları, değersizlik hissini, yükleri taşıyabiliyorduk. Bir nevi bize ait olmayan bedeller ödüyorduk. Ya da belki de sistem bize ait olduğumuz kökleri hatırlatmaya çalışıyordu.
Hepimizin nasıl bir sinir sistemi varsa çıktığımız büyük ailenin de bir sinir sistemi var. Ve biz bu büyük sinir ağının bir parçasıyız. Bizim görmediğimiz bu birleşik-kuantum alan ayna nöronların yardımıyla, aile dizimi sırasında ortaya çıkıyor. Fakat burada bir uyarı yapmadan geçemeyeceğim. Bu alana hem bedensel olarak hem ruhen hazır olmak çok ama çok önemli.
Konu hakkında hiç bilgi sahibi olmadan dizim açtırmayı tehlikeli bulduğumu baştan söyleyeyim. Bu çalışmalar için ön hazırlık yapmak, sinir sistemini-bedeni hazırlamak gerçekten önemli.
Ben analitik yanımı ikna ettikten sonra spiritüel çalışmaları hayatıma katabilen biriyim. Bir nevi sigorta sistemim var diyebilirim:)
Biliyorum ki benim gibi analitik yanıyla ilerlemeyi tercih edenler var VE BU ALANDAN ÇOK FAYDA GÖREBİLECEKLERİ HALDE yanaşmaya çekiniyorlar. İşte bu yüzden tam da çekinenlere hitap eden bir yöntemle çalışıyorum.
Tek seanlık bir çözüm yerine zihni ve bedeni adım adım alana sokmaktan bahsediyorum. Geçmiş atalara gitmeden önce çekirdek ailemizle yüzleşelim diyorum. Zaten genelde bu yüzleşmeler sırasında bile kişi büyük dönüşümlere adım atıyor, sıkıştığı yerden çıkmayı başarıyor.
Gene kendimden örnek vereceğim benim grup dinamiğine güvenmem zaman alır. Hatta bazen tamamen birebir ilerlemeyi tercih ettiğim olur. Burada önemli olan sinir sistemimizin kendini rahat hissetmesi! Sonuçta o gevşedikçe bizim hayatımız genişler, rahatlar.
Geniş gruplarla çalışma yapmak gerçekten büyük sorumluluk. Bağlanılan alan genişledikçe alanı kontrol etmek önem kazanıyor. Bizler bu alana sadece kendi sinir sistemimizle değil tüm atalarımızın sinir sistemiyle bağlanıyoruz. Gelecek nesillerin sinir sistemini de etkileyecek adımlar atıyoruz. Bu sebeple alanda mümkün olduğunca az konuşmak önemli! Dikkat ve saygı birinci kural. “Aman bu da neymiş” diyerek büyük dizim alanlarına balıklama dalmanın vurgun etkisi yaratabileceğini lütfen hatırlayın!
Ne yapıyorsanız küçük ama düzenli adımlarla ilerleyin ve eş zamanlı olarak hayatınızda neler oluyor gözlemleyin. Sonuçlar sizin için şaşırtıcı derecede ferahlatıcı olsun dilerim.
Sevgilerimle,
Mine
The success of Yoga does not lie in the ability to perform postures but in how it positively changes the way we live our life and our relationships.
Select Date & Time
Your Reservation
Location
{location_name}Clients
Instructor
{employee_name}Price
{reservation_price}Total: €0